15 Ekim 2010 Cuma

salyangoz olmanin dayanilmaz hafifligi

yagmur geceden beri aralıksız yağıyordu. hem öyle çisil çisil de değil, bütün gece gayet yüksek perdeden duyulmuştu şarkısı.sabah da aynı tempoda devam etti seranatına. kadın işe gitmek üzere evden çıktığında havanın harika olduğunu farketti. aydınlık, berrak ve ılıktı. bi yumuşaklık vardı havada, insan, tenine değdiğini hissediyordu. huzur ve mutluluk kapladı kadının kalbini. ruhu kıpır kıpır,bedeni salınarak yürüdü yağmurda. dünya barışını sağlamış bir lider kadar memnundu hayattan.
yağmur, temposunu bir düşürüp bir yükselterek tüm gün devam etti şarkısına.
kadın, kah elinde kahve, kah fonda bir müzik, sürekli ıslanan bahçeyi izledi, dış etkenlerden sıyrılabildiği her fırsatta.
sonra birden, sabahtan beri salyangozları düşündüğünü farketti. yağmurdan çamura dönmüş, üzerinde bir cm su birikmiş toprağın üzerinde, kabuğuna saklanmış salyangoz. bahçenin yosunlanmış ıslak duvarının toprakla kesiştiği köşede duvardan yukarı doğru uzanmış salyangoz. bahçenin köşesinde duran patlamış futbol topunun porsuyup yamulmuş kenarına yaslanmış keyif yapan salyangoz.
sonunda bu görüntüleri bir kenara bırakıp bu defa farkında olarak düşünmeye başladı onları. sürekli gözünün önüne gelen bir belgesel karesi vardı aklında, öpüşen 2 salyangoz, birbirine yapışmış dansederek öpüşen.. onlar hakkında pek de birşey bilmiyordu demekki. ama bu belgeseli izlemişse bilgisinin de olması gerekmez miydi? unutmuştu herhalde. O'da google'layıp, salyangozlarla ilgili ne varsa okudu tek tek.
okudukça daha da sevdi bu şirin hayvanları. tiplerini hep beğenirdi zaten, sarmal kabukları, uzayıp kısalan antenleri çok estetikti ona gore.
okuduklarına bakılırsa hayatları da son derece güzel görünüyordu. tam da bugünkü gibi ıslak ve ılık havaya bayılıyorlardı tabi ki. ama asıl ulusal bayramları yağmurun ardından başlıyordu. bağ bahçe allah ne verdiyse girişip, yağmurdan nasiplenip uzamış filizleri tüketiveriyordu bu kımıl zararlıları. havalar istediklerinden soğuk mu gitti? evinin kapısını bir zarla kapatıp, ister yarı toprağa gömülerek ister bi ağaca yapışarak dalıveriyorlardı kış uykusuna. sıcak yerlerde yasayan türlerde de aynı rahatlık hasıldı. hava çok sıcak ve kuraksa hoop bu defa da yaz uykusuna. üstelik bu uyku halini abartıp arsızca 4 yıl uyuyanı bile vardı. 'bir salyangozun ömrü en fazla kaç yıl olabilir ki uykusu 4 yıl sürsün' derken, 20 yıl yaşayanının bile olduğunu öğrendi bu sümüklülerin. tüm bu sefahat yetmezmiş gibi bir de hermafrodit çıkmasınlar mı? tek çiftleşmede 2 taraf birbirini dölleyebildiği gibi, isterlerse de döllemeyi ya da döllenmeyi seçebiliyorlardı üstelik.
salyangoz olmak bayağı çekici geldi kadına. en azından bugün, insanlara hissettiğinden daha yakın hissediyordu kendini onlara.
eve dönerken biraz ıslandı yağmurda. sonra sıcak bir duş alıp, saçlarını kurutmadan girdi yorganın altına. yarı rüya, yarı bilinç halindeki zihninden birkaç kelime duymayı başardı kulak kabartan kadın.
..nemli, ılık bir kış uykusu...ben zaten eskiden bir salyangozdum...en az 3 ay buradan çıkmayacağım...çocukken sürekli burnum akardı zaten...
sonra birden sıçradı yorganın altında, uykusunu bölmeden. küçük narin kabuğuna yaklaşan bir ayak mı görmüştü acaba?

6 yorum:

  1. - rıfat abi salyangoz mu olsaydık acaba?
    + nerden çıktı lan bu şimdi?
    - ne bilim abi yaa! böyle güzel güzel sürünmeler, hafif ıslaklık (ne alakaysa), kabuk filan bence iyi be abi..
    + oğlum sen harbi malsın ha!
    - neyi öle diyon ki abi? düşünsene çifleşmek filan da baya kolay. ha sen ha o fark etmiyormuş. ne yorcam kendimi..
    + cemil..
    - efendim abi?
    + sen gelsene şöyle!
    .
    .
    .

    YanıtlaSil
  2. -buyur abi?
    +soyun Cemil!
    -abi! abi niye öyle diyosun? fena mı abi?
    +Cemil.
    -abi!

    YanıtlaSil
  3. ha-ha! Çok sevdim çoook...:))

    YanıtlaSil
  4. ...kahve ve sigaranın yanına bir üçüncü geldi.
    Artık onlar üç büyükler!!
    muzip bir aklın düşündükleri, sistemli bir katilin hassasiyetiyle işleniyor yazıya. Şen şakrak, ilgi çekici bir hikaye okurken insan, farkına bile varmadan geçmişine ve kendine karşı şadakati perçinleniyor. Elma kadar somut bir hüznü ısırdığınızı farkediyorsunuz.
    Bir çok duygunun bir arada sunulduğu bir sofra onunkisi. Sinirli, üzgün, mutlu ya da başka bir şey değil; "gerçek" hissettiriyor. Evet sanırım Cocostar bizlere tüm fedakarlığı ve cürretiyle kendi gerçeğini sunuyor.

    YanıtlaSil
  5. yazının sonuna kadar benden bahsettigine ihtimal vermeyip, anlayınca gülümseyerek tekrar okudum yazarcığım:) teşekkür ederim.
    bi gün uydurmalarım kitlelere ulaşırsa, önsözleri senden reca ediciğim=)

    YanıtlaSil