canlıların çok çok hızlı evrim geçirdiklerini düşünün. o kadar hızlı ki uçmak istediğini düşündüğü anda sırtından 2 kanat boynuzu yükseliyor mesela. işte o dünyada kafası çok karışık bir canlıymış bu ornitorenk. benim bu dünyada olduğum gibi. felsefeye gel.
19 Haziran 2012 Salı
1 Haziran 2012 Cuma
adaletin köpeği
Her şey bir can sıkıntısıyla başlamıştı aslında.
Evde geçirdiği on üç buçuk günün ardından, kendini bir fosil
gibi beyazlaşmış hissediyordu. Evin pek gün ışığı almamasıyla mı ilgiliydi bu
beyazlık hissi? Yoksa dışardaki dünyadan iyice uzaklaşmanın verdiği
fosillik duygusu muydu beyazlığı beraberinde getiren? Bilmiyordu. Evde
geçirilen on üç günde en çok neyi özlediğini düşünecek oldu ki, daha soruyu
kendine soramadan, ağzı ‘birrra’ diye kamaşıverdi. Aniden başladı giyinmeye.
Günlerdir üstünden çıkarmadığı tişörtünü, pijamasını ve hırkasını çıkarır
çıkarmaz kirli sepetine attı.
‘Aslında duş almak gerek’ dedi yüksek sesle. Gömleğinin
düğmelerini iliklerken, işe gittiği dönemde her sabah duş alıp çıktığını
hatırladı evden. Ama evde geçirdiği iki
haftada sadece bir kez duş almıştı. ‘Gerçekten temiz bir insan mıyım, yoksa tek
derdim insanların temiz olduğumu düşünmesi mi?’ dedi bu kez de yüksek sesle. Kendi
sorusunu kulak ardı edip çıktı evden.
Güneş istiyordu ve bira. İlk isteği apartmandan çıkar çıkmaz
kumsalda unutulmuş havlu gibi serildi üstüne. Neşelendi. Sıra biradaydı. Ama
nasıl. İnsanlarla iletişime geçmeyi özlememişti hala. 13 gün önce eve
kapanırken tek bir kural koymuştu bundan sonraki yaşamı için kendine, gerçekten
canın istemeden hiç bir şey yapma! Apartmanın önünde, gözlerini kapatmış,
yüzünü güneşe vermiş dikildi bir süre.
Yürümeye başladı. Gördüğü ilk markete girip bir bira aldı.
Kasada parayı ödeyip, birayı eliyle birlikte cebine soktu. Yaklaşık 20 dakika
yürüdü en yakın milli parka ulaşmak için. Ağaçların yakınında genişçe ve boş
bir çimenlik bulup dirsekleri üzerinde sırtüstü uzandı. İlk yudumu almadan önce
birasını güneşe doğru kaldırıp, sırıttı.
Büyükçe bir yudumun ardından etrafı izlemeye koyuldu. Park
geniş ve sessizdi. Yeşile, maviye baktı uzun uzun. ‘Hafta içi’ diye düşündü.
‘Bu sakinlik için lanet düzene teşekkürler’ dedi yüksek sesle, bir kadının
kıkırtısıyla tedirgin olup oturma pozisyonuna dönmeden hemen önce. Sağ omzunun yaklaşık
30 metre ilerisinde yaprakları çimenlere dolanmış bir salkım söğüdün altında
oynaşan kızla oğlana baktı. Henüz ofis hayatına sıkışmamış liselilerin tek
farkındalıkları kendi bedenleriydi belli ki.
Liselileri gözlerinden azad edip önüne döndüğünde bir kez
daha irkildi ne yazık. İleri uzattığı ayaklarının dibinde oturan bembeyaz kutup
ayısı büyüklüğünde bir köpekti bu kez onu yerinden sıçratıp, tekrar toprağa
yapıştıran. Soluk maviydi köpeğin gözleri, önce kukla gibi önünde çırpınıp sağa
sola dağılan ayaklarına, ardından da tekrar gözlerine dikildiler. Bir anda
ısınan vücuduna hakim olmaya çalışarak birkaç saniye bakıştı köpekle. Hızla,
köpeklerin göz temasıyla liderlik belirlediğine dair, kulaktan dolma bilgiler
üşüştü beynine. Gözlerini ebatlarına inanamadığı patilere doğru kaydırdı bir an
ama tedirginliği yine üstüne dikilmiş gözlere bakmaya zorladı onu.
Bembeyaz suratında parıldıyordu köpeğin mavi gözler. Kardan
adamları getirdi aklına, onların keskin ve iyimser gözlerini. Köpeğinkiler de
iyimser miydi acaba? Sanmıyordu. Küçücük bir hareket görse olduğu yerde
bayılacağını biliyordu.
Aniden, kocaman ağzını tek bir defa açıp kapatarak, boğuk
sesiyle ‘yok ol’ dedi köpek.
Öyle sert ve hızlı bir hamleydi ki, ağzın hareketini idrak
edemeden, kısa emir cümlesi çarptı yüzüne. Havlama gibi bütün bir ses topağı
olarak kulağına dolan emri algıladığı anda, yok oldu.
Dev köpek ön patilerini uzatıp sırtını esnetti, ardında kalan boşlukta. Sonra ağır ağır yürüdü.
Dev köpek ön patilerini uzatıp sırtını esnetti, ardında kalan boşlukta. Sonra ağır ağır yürüdü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)