19 Şubat 2010 Cuma

babaannim

babaanne elinde büyüyen son kuşaklardan olduğum için çok şanslıyım.
çünkü babaannelerin/annanelerin büyüttüğü çocuklar 'özel'dir.
nedeni çok basit, öncelikle, bu ihtiyarlar, çocuklarının çocukları olduğunuz için sizin çok özel olduğunuzu düşünür ve buna uygun davranırlar size. ikincil neden ise; herzaman onları annenizden babanızdan daha çok önemsemenizi istedikleri için herşey mübahtır yanlarında.
eh bu şartlar altında özel hissetmemek ne mümkün..
herhangi bir konuda aile büyüklerini arkana aldıysan sırtın yere gelmez çocukken.
doğumumdan başlarsak;
daha ilk günden gıcık bi insan olduğumu ortaya koymak adına olsa gerek, anne sütünü reddetmişim ben. duruma içerleyen annem, tabiki dahiyane bir fikirle, kendi sütünü içene kadar beni aç bırakmaya karar vermiş. neyseki babaannem var, annem lohusalıkla uğraşırken gizli gizli beslemiş beni.. canım:)
yemek konusunda bu uyuzluğum 9 yaşıma kadar sadece sütle beslenmemle devam etti. bu defa da çöp kız gibi ortalıkta dolaşmamı tek yönlü beslenmeye bağlayan annem, sütü yasakladı tabii. neyseki hemen alt katta babaannem var, gizlice bana süt verip anneme yemek yediğimi söyleyecek kadar da cesur üstelik..
sonra (bilmem bu yetersiz beslenmeden mi) 2 hafta arayla hasta olurdum ben çocukken. annem işe gider, tvnin karşısına hazırladığı hasta yatağımın yanındaki sehpaya yiyecek ve ilaçlar bırakırdı. 39 derece ateşle nasıl yemek yiyebilirim allasen.. neyseki babaannem saat başı gelip kontrol ederdi beni. 2. gelişinde hala hiçbirşey yemediğimi görünce sorardı; 'ne istersin? onu alalım' şişmiş bademciklere aldırmadan gazoz ve gofretleri götürürdüm annem gelmeden.
babaannem yasak diye birşey olmadığını öğretti sanırım bana, canım istediğinde istediğim şeyi yapabileceğimi. aynı zamanda bunun başkalarını (annemi) üzeceğini de öğretti belki bilmeden. bilmeden, hem şımarık olmayı, hem şımarırken başkalarını da düşünebilmeyi.. böylece bazı dengeleri kendi kendime kurmam gerektiğini öğretti aslında.
babaannem gitti.
rahat uyusun..

13 Şubat 2010 Cumartesi

acaba mı?

























bazen, annemin sandığı kadar yabanileşmiş olabilir miyim diye düşünüyorum.
ama yok anneler abartır hep!

5 Şubat 2010 Cuma

sinking boat


gün geçmiyorki ilginç bir vaka yaşamıym..


bu sabah metroda suratımı cama yapıştırmış, acaip rüyamdaki kontrolden çıkmış ve evim sandığım kayığın, gelecek kaygısı dışında ne gibi gizli korkularımı sembolize ettiğini düşünüyorum. hipnozda olsam bu kadar uzak olurum yani dünyadan..

o esnada yanımda oturduğunu bile farketmediğim bir insan kişi koluma dokunarak 'bakar mısınız?' diyor. düşünmeden emre uyup bakıyorum. gözgöze geldiğimiz anda, ufak tefek 40lı yaşlarında bir kadın 'bana iş bulsana' diyor bu defa. Ben kafamı çevirene kadar, uzun süredir birbirimizi tanıycak zaman geçmiş gibi samimi!

sallanan botta ayakta durmaya çalışırken birden tosladığım bu soruya vericek hiçbir cevabım yok. aslında bu bi soru da değil. bi süre kadına, sorada vagondaki diğer yüzlere bakıyorum. evet gerçek hayattayız. o zaman durumu ciddiye almalı. büyük bi çaresizlik hissi doluyor içime tabii çaktırmıyorum(bilinçli değil otomatik). ne iş yaparsın diyorum teyzeye. sanki elimde türlü iş varmış da uygun elemanlar arıyor muşum gibi ciddi.

teyze mutfakçı.. yemek,çay,temizlik herşeyi yapıyo. aslında şu an bi işi var ama sigortasını yapmıyo pis patron. e emekliliğine kalmış şurda 5 yılı, sigortalı bi işi olsa. leventte mantıköyü restaurantta çalışıyor..tüm bu bilgilerin arasında 3 cümle arayla tekrarlıyor.. 'bana sigortalı iş bul' keşke kafamı çevirip bakmak kadar kolay uygulayabilsem bu emri de.

diyeceğim o ki varsa sigortalı mutfakçı arayan haber verin.