29 Şubat Joker günümüz kutlu olsun ey
inananlar. Joker aşkına, bir önceki kutlamanın üstünden 4 yıl geçti mi
gerçekten? Çok yakındı sanki?
Bu aralar uykudan uyanmakta çok
zorlanıyorum yine. Yataktan çıkmakta zorlanıyorum desem daha doğru olur aslında. Uyansam
bile yatağın dışında olmayı nasıl da istemediğimi farkedip tekrar kafama
çekiyorum yorganı.
Sabah uyanmış –pardon sabah biraz ayıp
oldu 13:00 için öğlen diyelim- kafamda yorgan neden uyanmak istemediğimi,
mutsuz mu ya da depresyonda mı olduğumu sorgularken aklıma bir şey takıldı. Büyümek
için uyuyor olabilir miyim acaba? Hayat karşısında güçsüz ve küçük hissettiğim
zamanlarda hiç uyanmak istemiyorum çünkü. Yani bebekken bize söylenen ninniyi
şimdi biz kendi kendimize tekrar ediyor olabilir miyiz?
Uyusun da büyüsün, ninni…
Öyle küçüğüm ki hayata karşı ancak uyuyup
büyüyerek onunla başa çıkabilirim mi diyor acaba zavallıcık beynim bana?
Komik bir benzetme ama hoşuma gitti. Kendimi
sevgilimin yanında yakışıklı bir çocuğa bakarken yakalamışım gibi az utandım,
az şaşırdım ve çıktım yataktan.
Bir de dedim ki kendime bugün depresyonda olup olmadığımı düşünürken, mutlu da değilim mutsuz da, neyim
acaba? Ne'm var benim? Sonra düşündüm de derdim bu aslında, sürekli içinde
bulunduğum durumu adlandırmaya çalışıyorum. Onun yerine o an yaşadığım şeye
odaklansam, soyut bir isim bulmaya çalışmaktansa somut olanı, etraftakini
algılamaya çalışsam zaten böyle boşlukta salınmaktan kurtulacağım. Sonra dikkatimi
kendimden uzaklaştırıp yürüdüğüm sokağa yönelttim. Bir balıkçının önünden
geçerken vitrinde yassı kahverengimsi balıklar gördüm, ne olduğunu merak edip
adama sordum, dil balığıymış. Merak ettim tadını, 'bir ara yiyim bunu' dedim. Kahvaltı
etmeden balık yemeyi çok kısa süre önce tecrübe edip beğenmediğim için tekrar
aynı gaflete düşmedim. E öğreniyorum ben de az çokJ En azından bi çay içmek için oturayım diye ısrar etti garson çocuk. ‘Ben
buralardayım uğrarım sonra’ dedim. Güldü. ‘Uğrayın ama’ diye ısrarcı oldu. Sonra
telefonda konuşan bir adamın yanından geçtim. ‘Çok kızdıysan kafanı duvara vur
Samiciim’ dedikten sonra gerçekten içten gelen bi kahkaha attı. Karşısında ki
sinirli insana aldırmadan böyle saçma bi laf edip sonra da buna deli gibi
gülmesine çok şaşırdım. Adamın abukluğu beni de güldürdü. Sonra bir çift geçti
yanımdan. Lise mi? Belki üniversite ilk yıllar falan. Kız koluna girdiği çocuğa
‘istediğim tek şey sensin, başka hiçbir şey istemiyorum’ dedi. Önce pis pis
sırıttım. ‘Yalana gel’ diye düşünerek. Ama sonra farkettim ki aslında haklı
kızcık, sadece bunun geçici bir istek olduğundan haberi yok. yani evet şu an istediği tek şey o adam. Ama bir süre sonra bu istek
yerini yeni şeylere bırakacak. Şu an dünyanın en önemli şeyi gibi görünen o
arzu, bi gün hiç yokmuş gibi olacak. Yalan mı söylüyor? Evet. Farkında mı? Hayır.
Gülümsedim kendi kendime, ‘yaşlanıyosun
ha çocuk’ dedim.
‘Yıllar geçiyor sen ne dersen de, ömrün
bitiyor farketmesen de’ diye arabesk arabesk şarkı söyledi bana. ‘Farkedelim o
zaman’ dedim, ‘unutursam hatırlat’.
‘Ooo tam da adamına söyledin, ben nası
hatırlıycam abi, girelim şurda bi jager içelim de not ediyim bari’ dedi.
Ben içkiyi ısmarladım, o yazdı. Okuyanlara
da jager tavsiye ediyoruz. Özellikle mideniz sorunluysa bizim gibi. Bir şişeden
sonra halüsinasyon bile gördürebiliyor üstelik.
Mutlu jokerler.
ps: jostein gaarder'ın iskambil kağıtlarının esrarı kitabından da bir alıntı yapmadan olmaz :
joker, küçük bir delidir. herkesten farklıdır o. ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça. sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir. her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir. gerçi öbür kartlarla aynı pakette bulunur, ama orası onun kendi evi değildir aslında. bu yüzden de çıkarılıp bir kenara konabilir, hiç arayanı soranı olmadan.
her zaman ve her yerde deli şapkası ve şıngırdayan çıngıraklarıyla küçük bir deli çıkabilir ortaya. ve gözlerimizin ta içine bakıp sorar: kimiz biz? nereden geliyoruz?